Atay GERGİN ve Kağıt Heykelleri...
- FGD
- 1 Haz 2018
- 7 dakikada okunur
Yaratıcı insanların en büyük özelliği aynı anda birçok alanda var olabilmeleridir. Onlar için üretmek o kadar olağandır ki çoğu zaman hayatın kendisi bundan ibaret olabilir. Ortaya çıkarttıklarına baktığınızda “evet, bu ona ait” ya da “evet, kesinlikle o bunu yapmalı” diyebilirsiniz.

Mesela Atay GERGİN’ e ait heykelleri gördüğünüzde “evet, kesinlikle o bunu yapmalı” diyebileceğiniz birçok nokta var. Etkileyici heykeller yapabilmesi, bu heykelleri akıllara yerleşmiş ağır ham maddelerin dışında yalnızca kağıttan oluşturabilmesi, sahne tasarımı ile bu heykelleri sunması şeklinde devam ediyor…
Peki kimdir Atay GERGİN?
O yaratıcı diye bahsettiğimiz insanlardan Atay GERGİN! O bir akademisyen, o bir heykeltraş -üstelik heykel denildiğinde gözümüzde canlanan heykellerin dışında eserlerin yaratıcısı-, o bir sahne tasarımcısı, o bir oyuncu. Varlığını gösterdiği her alanda takdir edilecek başarılara sahip. Bu sebeptendir ki akademisyen kimliği yaratıcılığını keşfetmek isteyen öğrenciler için büyük bir fırsat.
Atay GERGİN’ i kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba. Bu ay 42. Yaşımı bitirdim. Şanslı bir çocukluğum oldu diyebilirim, çünkü etrafımda beni sanatla tanıştıran ve ilişkili bir takım hobiler kazandıran insanlar oldu hep. O nedenle sanki zaten bir şekilde ve bir ucundan sanat eğitimi alacağımı bilerek, ya da hissederek büyüdüm diyebilirim.

1994 yılında, D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Sahne Tasarımı Anasanat Dalı’nda, bu beklediğim sanat eğitimi macerası başlamış, resmiyet kazanmış oldu. Mezuniyet sonrasındaki bir kaç yılımı, eğitimim ve yeteneklerimle ilişkili, çeşitli işler yaparak geçirdim. 2002 yılında, mezun olduğum okuldan çok sevdiğim ve şu an emekli olan bir hocam, eğer istersem beni Araştırma Görevlisi olarak almak istediklerini söyledi. Çeşitli nedenlerle 2 yıl gecikmeyle de olsa bu teklifi değerlendirerek göreve başladım. 2006 yılında D.E.Ü. Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sahne Sanatları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı’ndan, 2013 yılında da Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sahne Sanatları Anabilim Dalı, Doktora Programı’ndan mezun oldum. Bu süreçte; “Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Festivali”nde Peter Turruni’nin “Verimsizler” oyunu, aynı yıl “İzmir-Metz-Mainz Oyunculuk Okulları Buluşması” etkinliğinde, Fransa-Metz’de Bernard-Marie Koltès’in “Roberto Zucco” oyunu ve Almanya-Frankfurt’da bir Sophokles yorumu olan “Oidipus Silent” oyununun sahne ve ışıklama tasarımlarını ve de uygulamalarını gerçekleştirdim. Yine 2017 yılında, D.E.Ü. G.S.F. Sahne Sanatları Deneme Topluluğu tarafından sahnelenen Bertolt Brecht ve Elisabeth Hauptmann’ın Yazdığı “Mutlu Son” adlı oyunun sahne tasarımını yaptım. Halen D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Sahne Tasarımı Anasanat Dalı’nda görev yapmaktayım.
Akademisyensiniz, sahne tasarımları hazırlıyorsunuz, oyunculuk yaptığınız bir dönem var ve kağıt heykel çalışmalarınız. Sanatın neredeyse her alanındasınız, sizin kendinizi en iyi ifade edebildiğiniz alan hangisi?
Aldığım eğitimin kazandırmış olduğu profesyonel kimliğe baktığımda bir sahne tasarımcısı, bu alanda yaptığım akademik çalışmaları ve bunların alanımdaki bilimsel ve sosyolojik etkilerini düşündüğümde bir akademisyen, bireysel olarak ürettiğim eserlere baktığımda da bir heykel sanatçısı görüyorum. Özünde bu alanların her birinde, farklı zaman dilimleri ve durumlarda, kendimi bir diğerine göre daha iyi ifade ediyorum. Aslında her bir alan, yaptığım çalışmaları destekliyor ve de güçlendiriyor diyebilirim.
Öğrencilerinizin ilham alabileceği bir akademisyensiniz. Size yaklaşımları nasıl?

Umarım ilham verebiliyorumdur. Bu yargıyla ilgili soruları öğrencilerime yöneltmek daha doğru olur sanırım. Ben sadece kendi sanatsal ve mesleki heyecanlarımı türlü yöntemlerle öğrencilerimle paylaşmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Sorunuzun yanıtına gelince; yıllar içerisinde bir akademisyen olarak yaptığım paylaşımların yerini bulduğunu hissettiren ve beni bir eğitimci olarak çok gururlandıran öğrencilerim oldu. Eğitimine devam eden ya da tamamlamış öğrencilerin bir çoğuyla hem sanatsal hem de mesleki paylaşımlarımız devam ediyor ve bu durum günün sonunda evime döndüğümde beni gururlu ve mutlu hissettiriyor. Yani öğrencilerimin yaklaşımları da üretim yaptığım tüm alanlarda kendimi geliştirmeme neden oluyor diyebilirim. Bu da bir anlamda bana karşı yaklaşımlarının samimiyeti ve pozitifliğinden kaynaklanıyor sanırım. Dolayısıyla bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum.
Sizden ilham alıp bu yönde bir çalışma hayatına dahil olan öğrenciniz var mı?
Bir önceki sorunuzu yanıtlarken de bahsettiğim gibi, evet var. Örneğin; konusunu “sahne sanatlarında dekor üretme yöntemlerinin dijital mecralarla etkileşimi” olarak özetleyebileceğim doktora tezimin deneylerini paylaştığım bir öğrencim, bu paylaşımlarımdan aldığı ilhamla kendisini geliştirip, dijital dekor üretimi konusunda hem İzmir’de hem de çeşitli şehirlerin Devlet Tiyatroları’nda uzmanlığına başvurulan bir sanatçıya dönüştü. Sonrasında bir kaç projede de birlikte çalıştık. Ayrıca aynı bilimsel çalışmadan türettiğim ve müfredata eklenen bir ders sayesinde, eğitimine devam eden öğrencilerin de bazıları özellikle bu alana yönelmekte. Haliyle bu durum da benim için bir gurur kaynağına dönüşmüş durumda.
Kurt Seyit ve Şura dizisinde rol aldınız. Bu süreçten ve aldığınız tepkilerden bahsedebilir misiniz?

Aslında bu süreç aktif olarak içinde bulunduğum alanların biraz dışında kalıyor. Yıllar önce bir reklam filminde çeşitli tesadüfler sonucu oynamamla başlayan bir cast ajansı bağlantım var. Bu bağlantı nedeniyle zaman zaman çeşitli projeler için teklifler geliyor. Ben de süreç ve şartlar benim programıma uygun oldukça bu teklifleri değerlendirmeye çalışıyorum. Kurt Seyit ve Şura dizisi de bu projelerden birisiydi. Bir oyunculuk eğitimi almamış olsam da sahne sanatları alanında çalıştığım için tamamen yabancı olduğum bir alan da değil ayrıca. Dürüst olmak gerekirse; dizinin benim de rol aldığım bölümlerinin, Hermitage ve Rus Müzesi gibi, sanatla haşır neşir olan herkesin görmek isteyeceği mekanların da bulunduğu, Rusya’nın St. Petersburg şehrinde çekiliyor olması da bu teklifi değerlendirirken bir hayli etkili oldu. Dolayısıyla iki buçuk ay süren St. Petersburg macerası benim için hem keyifli hem de çok verimli geçti diyebilirim. Aldığım tepkilerse; öncelikle biraz dışarıdan bu oyuna katılan biri olarak projeden yüzüm ak olarak ayrılmama neden olacak pozitiflikte, sonrasında da çok eğlenceli ve öğretici deneyimlerle dolu oldu.
O zaman umalım da içi sanat dolu yeni projelerde sizi tekrar ekranlarda görelim.
Ve gelelim heykellerinize…
Heykel dediğimizde aklımıza genelde ağır bir hammadde kullanılarak yapılan sanatsal çalışmalar geliyor. Siz bunun dışında kağıttan heykeller yapıyorsunuz. Nedir kağıt heykel?

Aslında ağır hammaddeli heykel anlayışı, anıtsal heykel algısıyla bağdaşıyor denebilir. Tarih boyunca heykel sanatında hafif malzemeler de kullanılmıştır, ancak özünde üç boyutlu fiziksel bir nesne olan heykelin kalıcılığı da kullanılan malzemenin dayanıklılığına bağlı olduğundan, genelde tercih edilen malzemeler ağır ve sağlam nitelikte olmuştur. Fakat modern sanat akımlarıyla birlikte heykel sanatında bu konuda da köklü değişiklikler görülmektedir. Kimi sanatçılar eserlerin geçiciliği ve organik bozulma süreçlerinin de eserin kavramsal içeriğini desteklediğini savunarak üretim yapmıştır yada çağdaş sanat kuramlarıyla temellendirdikleri malzeme seçimleri olmuştur. Benim gerekçelerim çok daha basit aslında. Öncelikle çocukluğumdan beri kağıt ve karton kullanarak çeşitli nesneler ürettiğim için malzemeyi çok iyi tanıyorum ve diline hakimim. Ulaşılması, işlenmesi son derece pratik ve bence böylesine pratik bir malzeme için son derece güçlü bir anlatım etkisi var. Bir de sahne tasarımcılığımdan gelen bir etkiyle, eserlerimi dekor yapar gibi ve bir atmosfer yaratma kaygısıyla üretiyorum. Bu anlamda da kağıt son derece verimli bir malzeme benim için. Kağıt heykel denince ilk olarak akla kağıt hamuru kullanılarak üretilen eserler geliyor. Rölyef yöntemiyle katmanlar halinde üretilen ve nispeten daha az boyutlu olan işler de var. Benim kullandığım teknik bunlardan biraz farklı. Ben kağıdın yapısal özelliklerine müdahale etmek yerine bu özelliklerden yararlanmayı tercih ediyorum. Çünkü bu yapısal özellikler doğaları gereği yaratım aşamasında önemli özgürlükler sağlıyor. Doğru bir geometri ve matematik kullanırsanız kağıt son derece dayanıklı ve güçlü bir materyaldir. İngiltere Greenwich’deki Ulusal Denizcilik Tarihi Müzesinde 1760 yılında yapılmış olan bir gemi maketi günümüzde ilk yapıldığı haliyle hala sergilenmektedir. Japonya’da samuraylar zırhlarını kağıt katmanlarından yapmışlardır. Çünkü bir ağaç gövdesini tek darbede kesebilen samuray kılıçları, sıkıştırılmış kağıt katmanlarından yapılan bu zırhlara saplanıp kalmaktadır.
Heykelleriniz çok etkileyici ve nasıl hazırlandığı konusunda merak uyandırıyor. Bir heykelin yapım süreçlerinden bahsedebilir misiniz?

Ben kağıdın az önce bahsettiğim özelliklerini kullanarak ve onu istediğim formlarda kesip, büküp, yuvarlayıp, katlayıp, birbirine yapıştırarak çalışıyorum. Özünde aynı bir taş, ağaç veya metal heykel sanatçısının yaptığı gibi, üç boyutlu, etrafında dolaşabileceğiniz, dokunabileceğiniz ve bir alan içerisinde iletişim kurabileceğiniz eserler üretiyorum. Aslında üretim biçimimi, işinde gerçekten çok iyi olan ve titiz bir taş duvar ustasının çalışma şekline benzetmek mümkün. Bir taş duvar örerken doğru taşları üst üste ve yan yana yerleştirmek son derece önemlidir. Uygun taşı bulamazsanız oraya uyabilecek şekilde kırıp şekillendirmeniz gerekir. İşte benim üretim aşamamda hep o doğru taşın yoksunluğu durumu vardır. Oluşturacağım her formu kafamda canlandırıp iki boyutlu bir yüzeydeki açılımını hesaplarım. Sonrasında o parçayı kesip istediğim forma dönüşmesi için elimle ve çeşitli aletlerle şekillendiririm. Sonra yapıştırıp bir sonraki parçaya geçerim. Bir anlamda bitmiş halini göremediğiniz, parçalarını da sizin üreterek ilerlediğiniz üç boyutlu bir puzzle yapmak gibidir.
Kolaylıkları ve zorlukları nelerdir?
Öncelikle kağıt çok kolay ulaşabileceğiniz bir malzemedir. Hafiftir ve dilini biliyorsanız çok kolay

şekil alır. Kullanım alanlarının genişliği nedeniyle çok çeşitli özelliklerde üretildiği için yaratıcılığınızı tetikler, ilham verir ve yaptığınız her çalışmaya çocukluğunuzdan kalan oyun heyecanını katarak sizi heyecanlandırır. Hafifliği ve esnekliği nedeniyle başka birçok materyalle üretmekte zorlanacağınız çeşitlilikte kompozisyonlar oluşturmanıza olanak tanır. Taşınması ve işlenmesi kolay olduğundan sizi ağır malzemelerle dolu atölyelerle sınırlamaz. Mütevazı bir ekipmanla hemen her yerde üzerinde çalışabileceğiniz bir malzemedir. Benim için en önemli tercih nedeni ise, her şeyden önce kendimi en iyi ifade edebildiğimi düşündüğüm bir materyal oluşudur. Ayrıca çocukluğumdan bugüne uzanan yolculukta, kağıtla kurduğum samimi ilişki, onu temel malzemem olarak seçme nedenimdir. Zorlukları da var tabi ama oranladığımda kolaylıklarına göre daha az diyebilirim. Kırılgan bir malzeme olduğundan hem üretim hem taşıma hem de sergileme aşamalarında hassasiyet gerektiren bir yapısı var. Ağır ve sağlam malzemelerden yapılmayan veya anıtsal olmayan eserleri heykelden kabul etmeyen eleştiri biçimleri var bir de.
Heykellerinizin bir tarzı var mı? Yani özellikle şu figürleri tercih ediyorum, bu konu üzerinden gidiyorum diyebileceğiniz size özel bir çalışma yaklaşımı..

Ağırlıklı olarak kağıt, bununla birlikte de ahşap, metal, taş, cam, ayna ve buluntu nesneler kullanarak üç boyutlu işler üretiyorum. Eserlerimi; organik alt yapılı malzemeler ve herhangi bir yaşam kesitine dair anlatısı olan nesneleri, ölüm-yaşam-doğa üçgeninde kavramsal ve simgesel bir yaklaşımla işleyerek oluşturmayı tercih ediyorum. Bir yandan da işlerimin tasarım ve üretim aşamalarında, sahip olduğum gösteri sanatları alt yapısının da etkisiyle, dramatik tiyatro metinleri, edebi metinler ve insan yaşamında iz bırakmış olan simgelerle ve de biçimlerle ilişkiler kurmaya çalışıyorum. Eserlerimde ağırlıklı olarak insan kafatası formu kullanıyorum. Doğa ve onun en temel kuralları arasında bir köprü kurarak izleyenlere bu bağlamda boyutsal ve görsel bir sorgulama ortamı sunmaya çalışıyorum.
Heykelleriniz nerelerde sergileniyor?
Kağıt heykellerim ilk olarak 2012 yılında, Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi’nin

“Modern Kağıt Sanatı” başlıklı koleksiyonda sergilenmeye başladı. 2015 yılında İzmir’de “Nature-Morte” adlı ilk kişisel heykel sergimi açtım. 2015 ve 2017 yılları arasında aralarında BEAD’15 Büyük Efes Sanat Günleri, Dünya Sanat Günü ’16 ve ’17 ve “Biz İnsan Mıyız?” başlıklı İstanbul Tasarım Bienali’de olmak üzere çeşitli karma sergilere katıldım. Yine aynı yıl Nisan ayında, K2 Güncel Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Camus Buradaydı” adlı karma sergide bir eserimle sergilendi. Oluşturmaya geçtiğimiz yaz başladığım yeni koleksiyonumun bir parçası olan “Tekerrür” adlı eserim, İzmir, Galeri A’da düzenlenen “Alternate” adlı uluslararası karma sergide yer aldı.
Bir sanatsever heykellerinizden almak ister ise size nasıl ulaşabilir?
www.ataygergin.com adresinden veya ataygergin@gmail.com adresinden mail yoluyla ulaşabilirler. Ayrıca yine “ataygergin” adıyla aktif olarak kullandığım bir instagram hesabım var.
Hızlı Soru Cevap;
Son katıldığınız sanat etkinliği?

Monitör İzmir’de “Başka bir sema var/There another sky” Halil Altındere-Nikolaj Bendix Larsen-video art etkinliği. 09 Mayıs 2018
Tavsiye edebileceğiniz bir kitap?
“Hayvanlardan Tanrılara-Sapiens” Yuval Noah Harrari
En sevdiğiniz mekan?
Sevdiğim insanların olduğu herhangi bir yer ve atölyem sanırım.
İzmir denilince aklınıza gelen?
Elbette “boyoz”
Hayata bakış açınız?
Olabildiğince(!!!) pozitif ve yine olabildiğince(!!!) umut dolu.
Fotoğraf:
*Telif hakkı Create The Craft' a aittir.
Comments